17 Şubat 2015 Salı

Bu ay sizleri yine eskilerden ama eskimeyen bir film ile buluşturacağım. Makalelerimde genellikle geçmişten ve bize ait filmlerden bahsediyor olmamın önemli sebepleri var, verdiğim derslerde ve sohbetlerimde bize ait olan sanatçılara ve eserlere atıfta bulunurum, sonra da her geçen yıl bu değerlerimizin gençler tarafından ya çok az ya da hiç bilinmediğini fark ederek hayal kırıklığına uğrarım, sonra da bu eserlerin o ortamdakiler tarafından bilinmesi için elimden geleni yaparım. Yine bu gaye ile bu ay da sizleri bize ait olan ve herkesin bilmesi gereken bir filmle buluşturacağım, ümit ederim ki bu yazı pek çok insanı Hollywood’un birbirinin kopyası ve klişelerle dolu ürünlerinden uzaklaştırır ve bize ait olan ve bizi anlatan hikayelerle buluşturur.

Bu ay sizlere Yavuz Turgul’un Muhsin Bey filminden bahsedeceğim. “Muhsin Bey”in halen pek çok kişi tarafından “en beğenilen filmler” listesine konulması boşuna değil. Çünkü en film bittiğinde içinizde garip bir his kalıyor. Üstelik filmin tam anlamıyla “mutsuz bir son”a sahip olduğu da söylenemez, işte bu bile filmi diğer pek çok filmden daha özel kılıyor.

İstanbullu Muhsin Bey, Türk musikisine ve çiçeklerine düşkün, değerlerine bağlı bir "eski usül" adamdır. 80'lerde hızla değişen şehire, köyden kente göçün getirdiği kültür yozlaşmasına yabancı ve ilkeleriyle yaşayan bir kişidir. Bir gün kaset çıkarmak için Urfa’dan İstanbul’a gelmiş, yanık sesli türkücü Ali Nazik'le kesişir yolları. Muhsin Bey, Ali'yi şöhretle tanıştırabileceğini düşünür. Bu iki ayrı dünyanın insanı böylece, zorlu bir işbirliğine girerler.


Yavuz Turgul'un çok kez en sevdiği filmi olduğunu ima ettiği Muhsin Bey, bünyesinde Şener Şen, Uğur Yücel gibi usta isimleri barındıran, doğru zamanda, doğru şeyleri söyleyen bir film olarak ortaya çıkmıştı 1987 yılında ve geçen zamanla değerinin azalmadığı, giderek arttığını gördüğümüz, sinemamızda eksikliğini derinden hissettiğimiz sağlam bir dramatik kurgu ve senaryoya da sahip bir film. 

Hiç de devrin adamı olmayan, ismiyle müsemma Muhsin Kanadıkırık (Şener Şen) evinde Safiye Ayla dinleterek ve konuşarak yetiştirdiği saksı çiçekleri, pardösü ve fötr şapka içeren klasik kuşamı, sürekli sorun çıkaran eski model arabası, bir zamanlar önde yürümüş ancak ‘değişen ama gelişmeyen’ (karanlık) çağa ayak uyduramamış ve sonrasında da gözden düşmüş bir müzik yapımcısı, gerçek bir İstanbul beyefendisidir. Bu haliyle, bir başka güzel, pek güzel adam; Ah Güzel İstanbul’un (1967) Haşmet Asilkan’ını andırır pek çok yönüyle..

“Muhsin Bey” biraz klişe olsa da kaybolan değerler üzerine yoğunlaşan bir yapım. Mahallenin cevval delikanlısının “Rambo’nun yerlisinde!” oynayacağını açıkladığında ona verdiği cevap oldukça manidardır mesela veya filmin finalinde çiçeklerin artık suni gübre istiyor oluşu. Muhsin Bey’in yaşadığı Beyoğlu’nun değişiyor oluşu. Değerlerin anlamını yitirdiği ve doğal olanın yapay ve bayağı olana yerini bıraktığı bir noktaya geliyoruz.

 Muhsin Bey bir türlü açılamadığı dul komşusuna olan ilgisini dahi Ali Nazik’e yapacağı kasete bağlıyor adeta. Hayatı boyunca hak ettiğini düşündüğü çıkışını bir türlü yapamamış olmasının acısını sonunda çıkarmak istiyor. Kendi deyimi ile hayatında ilk kez bir şeyi başarmak istiyor. Muhsin Bey’in bu yolculuğu sırasında dönemin şartları bütün çıplaklığıyla yansıtılıyor ve “küçük balıkların” “büyük balıklar” karşısında şanslarının ne kadar az olduğu böylelikle bir kez daha ortaya çıkıyor.                  

Film bugünden de pek çok iz barındırır içerisinde. Parasızlık nedeniyle Beyoğlu’nun arka ve ücra sokaklarında oturmak durumunda kalan Muhsin Bey’in ev sahibesi, Rum asıllı ihtiyar bir madamdır (Doğu Erkan). Filmin sonlarına doğru; ev dâhil neyi var, neyi yok satıp, Paris’e gideceğini anlatmıştır madam. Göçe zorlanmıştır bir şekilde, çünkü tüm Beyoğlu tıpkı bugünlerdeki gibi yıkım altındadır. Tesadüfi değil, bilinçli bir yaklaşımla da; ‘kentsel dönüşüm’ adı altında yok olan kültürel ve tarihi dokuya, ‘azınlık’ sayılan insanların ülkeyi terk etmesine işaret etmektedir yönetmen bu olayla. Ayrıca yakın döneme kadar Türkstar, Popstar gibi ‘janjanlı’ isimlere sahip, gençlerin önünü açma vaadiyle içi boş bir umut kapısı haline gelmiş; yıldız olmak, yırtmak, köşeyi dönmek gibi istekleri sömürerek çarkını döndüren yarışmaların bir benzeri de, yan öğe olarak filmin kadrajına girmiştir.

Başrollerdeki Şener Şen ve bu usta sanatçıya mükemmel biçimde uyum sağlayan Uğur Yücel’in akıllardan çıkmayacak oyunculuk performanslarıyla, “kazanan” ve “kaybeden”e yönelik sosyolojik yaklaşımıyla, çok hoş, çok etkili bir duygusal-güldürü niteliği kazanıyor Muhsin Bey. Yavuz Turgul’un asıl kaybeden olarak, kısa sürede kolay yoldan şöhrete ulaşan Ali Nazik’i göstermesinin altı da çizilmeli. Gelin filmin sonunda, bu iki karakterin yüzleştiği sahnedeki diyaloğu hatırlayalım;

Ali Nazik: Agam, kusura bakma. Kendimi kurtarmam lazımdı.
Muhsin Bey: (Salaş pavyonun duvarlarında göz gezdirerek) Kurtardın mı bari?

Filmin zaman zaman yarı belgesel olarak da tanımlanabilecek bir kulvara girdiğini, örneğin tarihi Beyoğlu semtine, arka sokaklara, müzikhollere, ses yarışmalarına dönük gerçekçi yaklaşımıyla mekân-insan ilişkisinin en çarpıcı beyazperde örneklerinden biri olma özelliğini taşıdığını da önemle belirtelim. Muhsin Bey, alışkanlıkları ve değerleri ile bir eski zaman kahramanıdır. Beyoğlu’nda yaşar. Beyoğlu onu gençliğini yaşadığı Beyoğlu değildir. Değerler, alışkanlıklar bir bir yok olmuştur. O, kendi dünyasında çiçeklerine, eski şarkılara, eski şarkıcılara sığınarak yaşar. Davetsiz bir misafir onu, içinde yaşadığı ama dışında durduğu dünya ile yüzleştirecektir.
                        
Yavuz Turgul ve ekibinin Muhsin Bey filmi için çalışmaya başladıkları dönem Türk Sineması’nın kendini sorguladığı bir dönemdir. 60 lı yılların üretim fırtınası çoktan durmuş, 70 li yılların seks filmi furyasıyla birlikte sinema, seyircisinden tamamen kopmuştur. 80 li yıllarla birlikte Türkiye de ülke olarak değişimin sancılarını yaşamaya başlar. Türk Sineması da kendi yolunu aradığı bu dönemde, tıpkı Muhsin Bey gibi neyin değiştiğini kendine sormak durumundadır.

Yavuz Turgul ve Şener Şen yönetmen ve oyuncu olarak benzer bir heyecanla bakarlar sinemaya. Bu ikilinin yolları 70’li yıllarda Arzu Film’de kesişir. Yavuz Turgul, gazetecilikten gelen bir yazar olarak Arzu Film’in senaryo ekibinde çalışır. 70’li yılların ortalarından itibaren birçok önemli filmin senaryosunu yazar.

Şener Şen, Hababam Sınıfı ile birlikte tiyatro sahnelerinden beyaz perdeye transfer olur. Ve birçok Arzu Film güldürüsünde oynadığı yardımcı rollerle seyircinin gönlünde taht kurar. 80’li yıllarla birlikte Namuslu, Çıplak Vatandaş, Züğürt Ağa gibi filmlerle başrol oyunculuğunu deneyen Şener Şen, Muhsin Bey ile birlikte ustalığı tartışılmayan bir başrol oyuncusu olarak kabul görür. Turgul ve Şen’in yönetmen ve oyuncu olarak birlikte çalışması yapımcı Abdurrahman Keskiner’in Şener Şen’li bir film yapma düşüncesiyle gerçekleşir.
 Muhsin Bey, senaryo yazarlığından ve ekip çalışmasının esas olduğu Arzu Film ekolünden gelen Yavuz Turgul’un ikinci filmidir. Senaryodaki hassasiyet ekip çalışmasına da yansır. Görüntü yönetmeninden sanat yönetmenine, asistanlardan oyunculara herkes Turgul’un yarattığı dünyayı filme taşımak için özveriyle çalışır. Oyuncuya hâkim bir yönetmedir Yavuz Turgul. Onlarla daha senaryo aşamasında çalışmaya başlar. Şener Şen üzerine yazılan senaryoda,  Muhsin Bey’in karşısında duracak karakter belirlenir. Ali Nazik rolüyle Uğur Yücel, sinema oyunculuğuna parlak bir başlangıç yapar. Sermin Hürmeriç gibi ilk ciddi sinema deneyimini yaşayan diğer bir oyuncu da Osman Cavcı’dır. Filmde Osman Cavcı karakteri ile gösterdiği performans övgü toplar
Ali Nazik dünyanın değiştiğini öğretecektir Muhsin Bey’e. Aşk ise onun için birçok şey gibi biraz geçmişte kalmıştır. Biraz da kararsız bir şekilde karşısında durmaktadır. Sevda Hanım kolay kolay ifade edilemeyecek bir sevginin nesnesidir Muhsin Bey için. Eskinin ve yeninin, köşesinde sakin duranla kendini göstermek isteyenin çatışmasıdır hikâyenin özü. Beyoğlu geçmişi ve bugünüyle bu karşıtlığın karşılığı gibidir. Beyoğlu, sokaklar mimarisi ve yaşam tarzı ile öykü için doğal bir platodur. Yine de Muhsin Bey’in dünyasını tüm gerçekliğiyle yansıtmak için titiz bir atmosfer çalışması yapılır. Film, sanat ve görüntü yönetiminde gösterilen özenle de farklılığını hissettirir. Filmin gelenek ve geleceğin bir arada yaşamasından doğan çelişkileri barındıran bir öğesi de müziktir. Safiye Ayla’lar, Müzeyyen Senar’lar gizli kahramanıdır öykünün. Türk musikisinin karşısında yükselen arabesk nağmeler karşımıza çıkar film boyunca. Filmin tema müziğini tüm bu öğelerden beslenerek Atilla Özdemiroğlu besteler.

Muhsin Bey’in vizyona girdiği 1987 yılı, Türk Sineması’nın içinde bulunduğu krizden henüz kurtulamadığı bir zaman dilimidir. Sinema salonlarının birçoğunun kapanmış olduğu, seyircinin Türk Filmleri’ne hemen hiç gitmediği yıllar. Böyle bir ortamda film, seyirci ile sinema salonlarında buluşamadı. Ancak, sonraki yıllarda video piyasasında ve televizyonda büyük kitlelere ulaşarak beğeni toplar. Sinema salonlarında hak ettiği ilgiyi göremeyen film, film festivallerinde heyecanla karşılanır. 1987 Antalya Film Festivali’nde en iyi film, en iyi senaryo, en iyi erkek oyuncu, en iyi yardımcı erkek oyuncu ödüllerini alır. Aynı yıl Muhsin Bey’e İstanbul Film Festivali’nde jüri özel ödülü verilir. 1988 yılında San Sebastian Film Festivali’nde jüri özel ödülü de Muhsin Bey’indi. Bize değip geçen küçük mutlulukları, küçük hüzünleri anlatabildiği için içimizdeki burukluğa, yaşadığımız zamana anlam kattığı için unutamadığım filmlerden biri olur Muhsin Bey. Bizim için de küçük mutluluktur zaman zaman ekranda onunla karşılaşmak. Ama film hep orda kalır, biz ise geçmişle gelecek arasında zamanın renkleri içinde yaşamaya devam ederiz.

Son olarak bu film için bir güzel haberim var, Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamında 2014 yılında “Türk Klasikleri Yeniden” projesiyle Muhsin Bey filmi restore edildi. 27 yıl sonra yapılan bu çalışma sonrasında festivalde gösterilen film, yeni haliyle büyük beğeni topladı. Emeği geçen herkese teşekkür ediyor, 80 sonrası Türkiye ve bu günlere ışık tutan bu muhteşem filmi seyretmenizi tavsiye ediyorum…



MEHMET ÖNDER
Aktör

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder